Kane Ve Kardeşleri – Kane – Leyse Sara Zalle – Esbaha – Emsa – Bate
كان – ليس – صار – ظلّ
أصبح – أضحى – أمسى – بات
كان idi
كان الطيّارُ سهرانَ
Pilot uykusuz idi.
كُنْتُ مُتَوَّتِراً أثناء مُقابلتي المديرَ
Müdürle görüşmem sırasında gergin idim.
كانَتْ المرأةُ فُضُولِيّةً
Kadın meraklı idi.
أ كُنْتُمْ في السوقِ؟
Siz çarşıda mı idiniz?
أ كُنْتَ تعملُ في مَجالِ الطبّ ؟
Sen tıp alanında mı çalışıyordun?
كان هذا اللاعِبُ يَلْعَبُ في النادِي
Bu oyuncu kulüpte oynuyordu.
كُنْتُ اُدَرِّسُ في الجامعة قَبْلَ سنتَيْن
İki sene önce üniversitede ders veriyordum.
َليْسَ değil -yok
لَيْسَ الوَزِيرُ مَدْعُوّاً إلى الحَفْلَةِ
Bakan törene davetli değil.
لَيْسَتْ أمُّ زكي طبّاخةً ماهرةً
Zeki’nin annesi usta bir aşçı değil.
لَسْتُ عاطِلاً عن العملِ ولكنّي اِسْتَقَلْتُ أنا
Ben işsiz değilim ama kendim istifa ettim.
لسْتُمْ مُحْتَرِفِين
Siz profesyonel değilsiniz.
ليس عندي خِبْرَةٌ في إصْلاحِ السيارةِ
Araba tamiri konusunda tecrübem yok.
ليستْ النُقُودُ كُلَّ شَيْءٍ
Para her şey değildir.
ليس الجوُّ ماطِراً
Hava yağmurlu değil.
لَسْنا مَحْظُوظين
Şanslı değiliz.
صارoldu
صار ذلك الشابُّ فنّاناً مشهورًا في العالم
Şu genç dünyaca meşhur bir sanatçı oldu.
صِرْتُ عصبيّاً بعد حادِثِ المرورِ
Trafik kazasından sonra asabi oldum.
صارَ أبي متقاعداً
Babam emekli oldu.
صارَ الجوّ عاصفاً
Hava rüzgarlı oldu.
كان حُسين يَتَأخّرُ عن العملِ وبعد ما اِنْتَقَلَ إلى بيتِهِ الجديدِ صار يتأخّرُ أكْثرَ
Hüseyin işe geç kalıyordu yeni evine taşındıktan sonra daha geç kalır oldu.
أصبحَ sabahladı – oldu
أصبحَتْ الأسْلِحَةُ الكِيماوِيّةُ خَطَراً كبيراً تُهَدِّدُ العالمَ
Kimyasal silahlar dünyayı tehdit eden büyük bir tehlike oldu.
كيف أصبحْتَ ؟
Nasıl sabahladın?
أَصْبَحَ المواطِنون يَهْتَمُّون بنَظاَفَةِ الشَوارِع
Vatandaşlar caddelerin temizliğine önem verir oldular.
ظلّ kaldı – devam etti
ظلّ الصيّادُ يَبْحَثُ عن مكانٍ يَصْطادُ السَمَك
Avcı balık avlayacak bir yer aradı durdu.
ظلّ ساعي البَريد يَمْشي
Postacı yürüdü durdu.
أضحى kuşluk vakti oldu – oldu
أضْحى الجوّ ضباباً
Kuşluk vakti hava sisli oldu.
أضحى المرور مٌزْدَحِماً
Trafik kalabalık oldu.
أمسى akşamladı – oldu
أمْسى المريضُ يتألَّمُ
Hasta acılar içinde akşamladı .
أمْسَيْتُ أدرُسُ
Ders çalışır oldum.
بات geceledi – oldu
بات الحارِسُ واقِفاً
Bekçi ayakta geceledi.
بات القُطْنُ غالِياً
Pamuk pahalı oldu.
بات هذا الفنّانُ يُمَثِّل أغْلَبَ أدْوَار الرَجلِ الغَنِيِ
Bu sanatçı Zengin adam rollerinin çoğunu oynar oldu
Kuran’dan İnne ve kardeşleri ile ilgili bazı Örnekler
كَأَنَّ
كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَBakara /101
, [o’nun dediklerinin] farkında değilmiş gibi ilahî kelâma arkalarını dönerler,
كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ Casiye / 8
sonra büyüklük taslayıcı olarak bunları hiç işitmemiş gibi (küfründe) ısraar eder. İşte onu çok elem verici bir azâb ile müjdele.
يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَاAraf/ 187
”O size ansızın gelecektir. Sen sanki onu biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar.
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ Tur/ 24
O sadefleri içinde gizlenmiş inci gibi civanlar da kendilerine (hizmet için) etraflarında döner (ler).
يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌKamer / 7
dehşet içinde mezarlarından çıkar, yayılmış çekirgeler gibi her tarafı dalga dalga kaplarlar.
كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ Kamer/ 20
(bu kasırga,) insanları köklerinden koparılmış hurma kütükleri gibi savurup attı.
إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفًّا كَأَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ Saff/4
Şübhesiz ki Allah, kendi yolunda, birbirine kenedlenmiş (yekpare ve müstahkem) bir bina gibi, saf (lar) bağlayarak çarpışanları sever.
كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ ْ Munafikun/ 4
; Tıpkı, sıralanmış kof kütük gibidirler;
فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ 7 el-Hakka/
Öyle ki sen, o halkı içi boş hurma kütükleri gibi yerlere serilmiş görürdün.
وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّNeml/ 10- Kasas/31
“Şimdi asânı yere bırak!” Fakat [Musa] asâsının yılan gibi hızla hareket ettiğini görünce
كَأَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌ (50) فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍMüddesir/50
Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.
فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَكَذَا عَرْشُكِ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَNeml/42
Melike geldiğinde “Senin tahtın böyle miydi?” denildi. O da “Sanki odur,
كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌSaffat/49
gizlenmiş [deve kuşu] yumurtaları gibi [kusursuz] eşler.
إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ (64) طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِSaffat/65
O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar. Meyveleri: sanki şeytanların başları!
ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌFussilet/34
O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!
كَأَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُRahman/58
O hanımlar parlaklıkta sanki yakut ve mercandırlar.
إِنَّ
وَإِنَّكَلَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍKalem/4
Şüphesiz sen büyük bir ahlaka sahipsindir.
وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِZuhruf /4
Ve şüphe yok ki o, nezdimizdeki ana kitapta elbette pek yüksektir, çok hikmetle muttasıftır.
إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا (19) إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا (20) وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا (21) إِلَّا الْمُصَلِّينَMeaaric
Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce [sahiplenip başka insanlardan] uzak tutar. Ancak namazda bilinçli olarak Allah’a yönelenler9 böyle değildir,
وَالْعَصْرِ (1)إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ Asr DÜŞÜN zamanın akıp gidişini! Şüphe yok insan, elbette bir ziyandadır.
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ 156 Bakara/
ki, onların başına bir musibet gelince, “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve muhakkak O’na döneceğiz!” derler.
قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُBakara/32 Onlar: “Sen kudret ve egemenlikte kusursuz ve eksiksizsin! Senin bize bildirdiğin dışında bir bilgimiz yoktur. Doğrusu yalnız Sensin her şeyi bilen, gerçek hikmet Sahibi!” diye cevap verdiler.
نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ Ali-İmran/35
Bir vakit İmran ailesinden bir kadın, “Ey Rabbim! Rahmimdeki [çocuğumu] Senin hizmetine adayacağıma söz veriyorum. Benden bunu kabul et: Doğrusu, yalnız Sen, her şeyi duyan, her şeyi bilensin!” diye (Rabbine) seslenmişti.
أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَYusuf/70
Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: “Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!”
وَلَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ Ali-İmran/176
Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
أَنّ
وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَBakara/203
ve sonunda O’nun huzurunda toplanacağınızı bilin.
لَعَلَّ
إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَZuhruf/3
Muhakkak Biz onu bir Arapça Kur’an kıldık, umulur ki, siz akıl erdirirsiniz.
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى (3) أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىAbese/3
Ne bilirsin, belki de alacağı öğütle arınacaktı. Yahut nasihati dinleyip ondan yararlanacaktı?
اللَّهُ الَّذِي أَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌŞura/17
Allah, hak olarak Kitab’ı ve mizanı[481] indirendir. Sen nereden bileceksin belki de o saat (kıyamet) yakındır.
يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَGafir/36
Firavun: “Haman! benim için bir kule inşa et, dedi, Umarım ki böylece yükselebillir, göklere yol bulur da Mûsâ’nın Tanrısına ulaşırım
اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى (43) فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىTaha/ 44
Ama onunla yumuşak bir dille konuşun ki, o zaman belki aklını başına toplar, yahut [böylece, en azından kendisine] gözdağı verilmiş olur.
وَقَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُوا بِالَّذِي أُنْزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُوا آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَAli-İmran /72
Ehli kitabdan bir taife de şöyle dedi: «Varın o mü’minlere indirilene güpe gündüz iman edin, Âhırinde de dönüb küfredin belki onlar da dönerler
حَتَّى إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ (99)لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًاMuminun /100
Nihâyet onlardan (o müşriklerden) birine ölüm geldiği zaman: “Rabbim! Beni geri gönder! Umulur ki ben, terk ettiğim (dünya)da sâlih bir amel işlerim” der.
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَŞuara /40
(Firavun’un adamları:) Eğer üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız, dediler.
فَاجْعَلْ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَKasas/38
. Ey Haman! Benim için, toprak üzerine bir ateş yak, tuğla hazırlayıp bana bir kule yap; çıkar belki Musa’nın tanrısını görürüm. Doğrusu onu yalancılardan sanıyorum” dedi.
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَBakara/183
Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki fenalıklardan korunursunuz
وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 26Enfal /
ve şükredersiniz ümidiyle sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı.
وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَBakara/73
ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız
فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ 150 Bakara/
Artık onlardan korkmayınız. Ve benden korkunuz. Hem üzerinizdeki nîmetimi itmam edeyim, hem de hidâyete nâiliyetinizi ümit edebilesiniz.
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَFussilet/26
İnkâr edenler: “Bu Kur’ânı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki üstün gelirsiniz” dediler.
لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَBakara/186
Umulur ki kemale erişirler.
يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَBakara/219
İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor.Umulur ki siz düşünürsünüz.
يُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَBakara/221
insanlara umulur da hatırda tutarlar diye ayetlerini açıklar.
يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَBakara/242
Aklınızı işletmeniz ümidiyle Allah, ayetlerini size işte böyle açıklıyor.
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَAli-İmran/132
Allah’a ve Peygamber’e itaat edin; umulur ki rahmete erdirilesiniz.
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَنْ يَقُولُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ إِنَّمَا أَنْتَ نَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌHud /12
Şimdi ihtimal ki sen «ona bir hazine indirilse ya veya beraberindeki bir Melek gelse ya» diyorlar diye göğüsün daralarak sana vahyolunanın ba’zısını bu sebeble terkedecek olursun, fakat sen sırf bir nezîrsin’ Allah ise, her şey’e karşı vekîl
يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ أَفْتِنَا فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ لَعَلِّي أَرْجِعُ إِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَYusuf/46
(Zindana varınca), “Yûsuf! Ey doğru sözlü! Rüyada yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi, bir de yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak hakkında bize yorum yap. Ümid ederim ki (vereceğin bilgi ile) insanlara dönerim de onlar da (senin değerini) bilirler” dedi.
إِذْ رَأَى نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًىTaha/10
Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti.
لَيْتَ
لَيْتَنِي كُنْتُ مَعَهُمْ فَأَفُوزَ فَوْزًا عَظِيمًاNisa/73
“Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım” der.
وَلَوْ تَرَى إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَاEnam/27
Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen!
يَا لَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّي أَحَدًاKehf/42
: “Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım..”
قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّاMeryem/23
. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًاFurkan/27
O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “keşke Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!”
يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًاFurkan/28
“Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!”
يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍKasas/79
: Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı! dediler.
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَاAhzab/66
Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e de itaat etseydik! derler.
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَYasin/26
Ona: Cennete gir” denilince. “Keşke, dedi, kavmim bilseydi!”
يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُZuhruf/38
“Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der.
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ (25) وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ (26)يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَHakka
Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.” ve [keşke] şu hesabımı görmemiş olsaydım!
وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًاNebe/40
ve inkarcı kişi: “Keşke toprak olsaydım!” diyecektir.
َلَكِنّ
لِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ Münafıkun /8
, halbuki izzet, Allahın ve Resulünün ve mü’minlerindir ve lâkin Münafıklar bilmezler
لِلَّهِ خَزَائِنُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَفْقَهُونَMünafıkun/ 7
. Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar (bunu) anlamazlar.
وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنْفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌEnfal/63
. O, seni bizzat kendi yardımıyla ve mü’minlerle destekleyen ve onların kalplerini uzlaştırandır. Şayet yeryüzündeki şeyleri tümüyle harcasaydın, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. Fakat, Allah onların arasını uzlaştırdı. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلَالَةٌ وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَAraf/61
Ey kavmim, dedi: bende hiç bir dalâlet yok ve lâkin ben rabbül’âlemîn tarafından bir Resulüm
قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَAraf /67
Bunun üzerine Hûd): «Ey kavmim, dedi, bende hiç bir beyinsizlik yokdur. Fakat ben âlemlerin Rabbinden (gönderilmiş) bir peygamberim».
إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَGafir/61
Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler
فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَEnam/33
. Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar.
إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَى أَنْ يُنَزِّلَ آيَةً وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَEnam/37
: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler.
أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَكِنْ لَا يَشْعُرُونَ 12Bakara/
İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.
قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَكِنْ لَا يَعْلَمُونَBakara/13
, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler.[11] İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.
وَلَكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَBakara/102
Lakin şeytanlar kafir oldular. Çünkü insanlara sihri öğretiyorlardı.
لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ Bakara/177
iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Lakin Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
Nihal Değer